top of page
Ara
  • Yazarın fotoğrafıEngelli Hayvanlar

Mesele “Ben bakarım” demek değil. Mesele, bakıma ihtiyacı olmasın diye çabalamak.

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. 2009 yılında ilk geçici evlik yaptığım felçli kedi Paris’ten beri engelli hayvanlarla çalışıyorum. Bugün 50’ye yakın engelli hayvan ile birlikte yaşıyorum. Dışarıdan bakınca ben onları kurtarıyorum gibi gözükse de, işin aslı öyle değil. İki taraflı bir kurtarma, paylaşım var.


Konu engelli hayvan olunca, özellikle felç gibi ağır vakalarda, hem tedavi imkânları çok sınırlı kalıyor hem de insanlar sorumluluk almak istemediğinden hayvanlara bakacak ev, kişi çıkmıyor. Sonuç ise her zaman hayvanın aleyhine oluyor.


13 senelik tecrübemle Engelli Hayvanlar’ın temel ilkelerini aşağıdaki şekilde sıralayabilirim:


1. Doğru hekim Hiçbir hekimden her vakaya, her sorun ve hastalığa hâkim olmasını bekleyemeyiz. Beşerî tıpta nasıl uzmanlaşma arıyorsak, aynı durum veteriner hekimlik için de geçerli. Hatta daha önemli, zira veterinerlerin hastalarının sıkıntılarını anlamaları çok daha zor. Öncelikle hasta sahibinin gözlemi ve verdiği bilgilere bağlılar; sonra test ve tetkikler geliyor. Ancak sokaktan kurtarılmış akut bir vakada, ellerindeki tek şey test kitleri olabiliyor ki, onlar da her zaman tam ve %100 doğru sonuç veremeyebiliyor. Birçok hastalığın kuluçka dönemi var ya da bağışıklığa bağlı sonradan çıkabiliyor. Bir durumun bir hastalığın semptomu mu olduğu, yoksa kendinin bir hastalık mı olduğunun ayırdı, çok önemli bir nokta. Bu nedenle alanında uzman hekimlerle koordineli çalışmak en önemli adım.


2. Doğru beslenme-doğru tedavi Bugün veterinerlik fakültelerinden başlayarak tüm hayvan “sektörü” kuru mama pazarına hapsolmuş durumda. Öyle ki hayvanların etçil doğalarına sahip çıkan ya da en azından Barf beslenmeye karşı durmayan hekim sayısı bile bir elin parmaklarını geçmez. Halbuki doğru beslenme, hastalıkları tedavi etmekten öte önlemenin ilk adımıdır.


En iyi kuru mama markaları bile, Barf bazlı olanlar dahil, içinde barındırdığı koruyucu maddeler nedeniyle kanserojendir.

Tedavilerde ise çoğunlukla “uygun fiyat” aranıyor. Bu noktada Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik duruma bakarak kimseyi yargılamak doğru olmaz. Ancak hayvan açısından bakıldığında, özellikle engelli kalmış olan ya da tedavi edilmezse engelli kalma riski olan hayvanlar için doğru hekim ve tedavi, neredeyse ölümle yaşam arasındaki çizgi kadar önemli. Çünkü tedavi edilemediği için felç kalan bir hayvan, onu alacak bir ev, aile, dernek vb çıkmaz ise, uyutuluyor ya da acılı bir şekilde ölümü bekleyeceği barınaklara terk ediliyor.


Felç hayvanlarda Barf dışında beslenme, böbrek ve gastro-intestinal sorunlar için dipsiz bir kuyu oluyor.


Resim: Şerafettin, 2-bacaklı, felç.


Benim açımdan mesele asla “Ben bakarım” demek değil, zira mesele bakmak değil. Ağır felçlileri bir kenara koyarsak, bugün elini taşın altına koymak isteyen herkes engelli bir hayvana bakabilir. Körler, sağırlar, denge kaybı olan hayvanlar, kısacası “hafif engelli” tüm hayvanlar özel bakım gerektirmeden ev içinde yaşayabilirler. Asıl mesele, hayvanın durumuna göre acil ve ilk müdahalenin doğru ve zaman kaybetmeden yapılması ve mümkünse hayvanın bakıma ihtiyacı kalmayacak şekilde iyileşmesi. Bu yüzden bize gelen her vakayı hangi klinikten/nereden geldiğinden bağımsız olarak direkt olarak kendi çalıştığımız kliniklere, hekimlerimize yönlendiriyoruz. Tedavi şansı yoksa ve hayvan engelli kalacaksa, sonrası hayvanın bireysel durumuna göre doğru beslenme ve bakım olarak şekilleniyor.


3. “Tek tip tıp” olmaz. Yetmez. Modern tıp donanımı ve her gün karşımıza çıkan gelişmeleriyle çok ileri olsa da, öyle vakalar, hastalıklar, durumlar çıkıyor ki karşımıza, modern tıbbın sunduğu tedavi imkânları yeterli gelmiyor. Bu noktada ALTERNATİF TIP yöntemlerinden faydalanmak zorundayız. Önemli olan, hangi tedavi yöntemi olursa olsun -homeopati, akupunktur vd yöntemler- uzmanıyla çalışmak, vakaya her alandan bakmak. Bugün alanında uzman birçok hekim, ihtiyaç duyulan vakalarda interdisipliner şekilde bir araya gelerek hayvanları tedavi ediyorlar.


4. Hayvan kitaba uymaz, kitabı hayvana uydurmanız gerek. Birçok vakada hayvan iyileşse de testler sonucu kitapta yazan değerlere çıkmıyor. Ama hayvan sorunsuz yaşıyor. Bu noktada -tıpkı insanda olduğu gibi- hayvanın bireysel değerlerini iyi okumak, hayvanın tedavide gelebileceği en üst noktayı görebilmek ve en önemlisi tedavi ederken daha yıkıcı sağlık sorunlarına yol açmamak gerek. Tam bu noktada bir kez daha “Doğru beslenme tedavinin yarısıdır” diyebiliriz.


5. Beslemek ve temizlemek yetmez. Mutluluk önemlidir. Öyle bir bakış açısı yerleşmiş ki felçli bir hayvanın örneğin, altını bağlayıp beslemek yaşaması için yeterlidir gibi duruyor. Değil. Hiçbir hayvan hayatını engeli nedeniyle bir kafeste tek başına geçirmek istemez. İnsanlar olarak biz ister miyiz? Hayır. Onlar da istemez. Dolayısıyla medikal bakım ve beslenme kadar engelli hayvanların aktiviteleri, sosyalleşmeleri, kısacası mutlulukları da eşit derecede önemlidir.


Resim: Bonnie, 3-bacaklı, 14 yaş.


6. Hiçbir engel aşılmaz değildir. Fiziksel engelleri her zaman tedavi edemeyebiliriz. Geç kalınmıştır, imkân ya da donanım yoktur vb sebeplerle çare olamayız fiziksel engele. Ama her zaman engeli olan hayvanlarımızla birlikte yaşayabilir, onların ihtiyaçlarını “engel” olarak görmek yerine birlikte keşfedilecek kocaman bir dünya olarak görebiliriz. 13 senedir engelli hayvanlarla çalışan ve yaşayan biri olarak diyebilirim ki: Engelli bir hayvanın sizin hayatınıza katacağı artı, size öğretecekleri, sizin ona verebileceklerinizden çok daha fazla.


Asıl engel her zaman biz insanların zihninde, maalesef.


Bunun en somut örneğini 21 Temmuz 2021 tarihinde yürürlüğe giren ve 14 Ocak 2022 tarihinde Türkiye’nin tarihinde gördüğü -bugün halen devam eden- en büyük, en korkunç köpek katliamına yol açan sözde “koruma yasası”nda görebiliriz.


Türkiye’de herhangi bir köpeği/ırkı çene ya da kas yapılı ile doğru sınıflandırabilecek donanımlı bir personel yok. Dolayısıyla köpekleri “tehlikeli” olarak yaftalamak, tasmayı tutan tarafı aklayıp suçu köpeğe atmaktan başka bir şey değil. Asıl engelli olan, tedavisi olmaz şekilde bu zihniyettir.


Hatırlatmak isterim: İkinci Dünya Savaşı’nda Naziler’in de ilk öldürdükleri insanlar engellilerdi. Engelliler ve LGBTI+ bireyler görüldükleri yerde katledildiler. Bu zihniyet maalesef bugün Türkiye’nin de gerçeği olmuş durumda.


Her birimizin her gün, her an bir “engelli” adayı olduğumuzu unutmadan yaşamalıyız. Belki bu şekilde empati yapabilir ve engelli hayvanlar için elimizi taşın altına koyabiliriz.


Lütfen unutmayın: Engelli bir hayvanı evinize alamasanız bile birinin koruyucu ailesi olabilir, aylık bakım ve beslenme masraflarına destek olabilirsiniz.


Siz yeter ki isteyin, “Ben varım” deyin.





13 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Mama lobisi

Yazı: Blog2_Post
bottom of page